Yazarlık Öğretilebilir mi?
Yazarlık yetenek meselesi midir yoksa öğrenilebilir mi?
Yazar doğulur mu yoksa olunur mu? Kişi yazmayı sadece kitaplardan mı öğrenir yoksa bu işin eğitimi var mıdır? Eğer varsa o eğitim nerelerde aranmalıdır?
Buyurun Sokrates’in sözünü hatırlayalım: “Kimseye hiçbir şey öğretemem. Sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.“
Yazarlık eğitimi sorunsalına uyarlayacak olursak: Yazarlık belki öğretilemez ama yazarak düşünmek öğrenilebilir. Bu da çok önemli bir şeydir.
Kırılma noktası da burası belki.
Yazarlar, yazarak düşünen insanlardır. Şairler her gün Şişli’den Taksim’e yürürken de çalışabilir. Besteciler deniz kıyısında otururken bir ezgiyi geliştirebilirler. Oysa yazarlık bu bağlamda daha çok ressamlığa ya da heykeltıraşlığa benzer. Yol alabilmek için malzemeyle iç içe olmamız gerekir: Kalem-kâğıtla, bilgisayarla ya da babadan kalma bir daktiloyla.
Yazmaya daktiloyla başlamış son yazar kuşağındanım. Babamın Olivetti marka daktilosunun başına oturduğumda, zihnimin çalışma şeklinin değiştiğini hissederdim. Tuşlara vurdukça daha önce düşünmediğim şeyler oluşurdu bilinç akışımda. Sonra büyüdüm, bunların yerini bilgisayar klavyesi aldı ama diyalektik değişmedi. Ancak yazdıkça yazası geliyordu insanın. Her cümle bir sonrakini doğuruyor, bu zincirleme reaksiyon insanı yazının dünyasına sürüklüyordu. O an ne yaptığımı fark ettim: Yazarak düşünebiliyordum.
Bunu günün birinde başka bir keşif izledi: Okumayı öğrendim.
O güne kadar da bir şeyler okumuştum tabii. Sadece ders kitaplarını ya da dergileri değil, edebiyat eserlerini de. Ama okumanın başka boyutları vardı. Keşfederek, irdeleyerek okumak. Yazarın zihnine girmeye, hangi stratejileri izlediğini anlamaya çalışarak okumak. Kimleri okumam gerektiğini daha kolay fark ederek okumak.
Yazarlık eğitimi önce okumayı öğretir. Bir süre sonra aynı kişi değilsinizdir. Okuduklarınızla aranızda yeni bağlar kurulmuştur. Sadece okur değil, aynı zamanda cerrahsınızdır artık. Elinizde neşterle cümleleri açıp içlerine bakar, onları bir sonraki cümleye, paragrafa, pasaja ya da bölüme hangi sinir sisteminin bağladığını anlamaya başlarsınız. Süreç ister istemez kişinin yazma pratiğini de şekillendirir. Bunu yıllarımızı vererek, kendi kendimize de öğrenebiliriz tabii. İşe yarar bir yazarlık atölyesi ise zaman kazanmamızı sağlayacak ipuçlarını gösterir.
Hayatta her şeyi bilmeye imkân yok. Her şeyi bilmeye çalışmak beyhude, hatta çıldırtıcı bir çaba. Bu yüzden bir perspektife ihtiyacımız var. Neleri öğrenmeye öncelik tanımamız gerektiğini gösterecek, tutunacağımız bir bakış açısına. İşte bu perspektifin öğretilebilir olduğunu söylemek mümkün. Yazmayı öğrenmek bu serüvenin doğal sonucu.
Bir de yazarlığın ne kadar zorlu bir yolculuk olduğunu öğretmek gerek tabii. Ne kadar kan, ter ve gözyaşı istediğini. Bunu öğretmeyen bir öğretmen, işini eksik yapıyor demektir.
Tuna
İstanbul / Temmuz 2024
Yanıtlar