Yazmaya Başlamak
“Yazmak istiyorum ama nasıl başlayacağımı bilmiyorum.”
Kitapseverlerden çokça duyulan bir sözdür bu. Kimileri öylesine söyler, kimileriyse içtendir. Anadillerinin yazı boyutuyla buluşacakları yeri arar ama bulamazlar. Sanki bir başlasalar gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Ama o başlangıç noktası yok mu, bir türlü göstermez kendini. Beyaz sayfanın karşısında kendilerini çaresiz, yılgın ve incinmiş hissederler.
Buna anlamlı bir yanıt, vaktiyle beyaz perdede çıktı karşıma. Gus Van Sant’in “Forrester’ı Bulmak” adlı, edebiyata dair filminde. Başrolde gençliğimizin efsane oyuncusu Sean Connery ve gencecik bir Rob Brown.
Jamal, kenar mahalleden kurtulmaya çalışan Afro-Amerikan bir gençtir. Bunun için basketbolcu olmak ister. Ne var ki asıl yeteneğinin yazmak olduğu çıkacaktır çok geçmeden ortaya. William Forrester ise aynı mahallede münzevi hayatı süren, edebiyat tarihine geçmiş bir yazardır. Dünyaya ve insanlara küskündür her haliyle.
İki farklı kişilik karşılaştığında, Forrester fark eder Jamal’daki yazarlık kumaşını ve onun akıl hocası olur. Bir akşam evine gelen delikanlının önüne bir daktilo koyar. Diğer daktiloyu da kendisi alır. Bir masanın iki ucuna, karşılıklı otururlar. Birkaç saat sonra yazdıklarını birbirlerine okumak üzere.
Saatler geçer, yaşlı Forrester sayfaları doldurmuş ama genç Jamal henüz tek sözcük bile yazamamıştır. Ustası “Ne bekliyorsun?” diye sorduğunda şu cevabı verir: “Ne yazacağımı düşünüyorum. Henüz bulamadım.”
Yaşlı yazar o zaman söyler filmin kanavasını oluşturan sözü: “Düşünme, yaz. Düşünce sen yazmaya başladıktan sonra gelir.”
Bu diyalog bana verdiğim her yazarlık dersinde söylediğim şu sözün ilhamını armağan etmiştir: Yazmaya başlamanın en iyi yolu, yazmaya başlamaktır.
İlham beklemek, gerçek yazarlar için değildir. Bana hayatımda hiç ilham gelmedi. Yazacaklarımı günbatımına, Akdeniz dalgalarına, Afrika kıyılarına ya da Karadeniz yaylalarına bakarak bulmadım.Ne zaman yazmaya başlama cesareti gösterdim, o zaman geldi zihnime yazmaya değecek şeyler. Bir kapının açılmasını bekliyorlardı sanki. Ben o kapıyı açtıkça çoğaldılar ve bunun verdiği esrimeyle kendimi hayal bile edemeyeceğim evrenlerde buldum. Anladım ki beni yazar yapan da zaten buydu: Yazarak düşünebiliyordum.
Yazar için yazmak, onun kendisiyle, kendi bilinçaltıyla iletişim kurma biçimi. Oradaki daha önce çalmaya cesaret edemediği gizemli kapıları çalması, hatta zorlaması. Bu belki hemen gelinebilecek bir nokta değil ama olanaksız da değil. Önemli olan yazarak odaklanmak ve odağın kaybolmaması için yapılması gerekenleri bilmek.
Tunaloji yolculuğunda bunun üzerinde duracağız. Keşfedeceğimiz her şey bu bilgiye yeni bir perspektif, yeni anlamlar katacak. Meselemiz yazarak düşünmeyi öğrenmek ve bunun tadının vereceği esriklikle yükselip kendi bilinç sınırlarımızı zorlamak. Böylece kendimizi yeni bir evrende bulacağız. Güzel, anlamlı, yaşamaya değer bir kozmosta.
Yanıtlar